13 Eylül 2016 Salı

Karavan Tatili 5. Gün (Akdenize doğru) : Yamaç Paraşütü, Saklıkent Kanyonu, Çubucak Orman Kampı

Sabah 8.00 de büyük bir heyecanla kalktım. Ailem zaten uyanmıştı. Kahvaltıdan sonra yamaç paraşütü için anlaştığımız Mavi Kaş Turizm'e gittik. Bayram dolasıyla turizm ofisi çok yoğundu ve fiyatlar normalin biraz daha üzerindeydi. Size tavsiyem tatillerinizi bayram dışına denk getirmeye çalışın. 09.45 civarı pilotlarla birlikte bir minibüse doluştuk ve 20 dakika süren yolculuktan sonra atlayış yapacağımız tepeye ulaştık. Tepe aşağı doğru eğimliydi ve 850 metre yükseklikteydi. Pilotlar kısa bir bilgi verdikten sonra ekipmanları giymeye başladık. Bu ekipmanlar güvende hissetmenizi sağlıyor çünkü kollarınızı, bacaklarınızı, belinizi bağlıyorlar ve koltuk gibi bir şeyin üstüne oturuyorsunuz aslında. Havada rahatlık önemli. Ekipmanları giydikten sonra pilot arkada oluyor ve koltuklarınızı birbirine bağlıyor sonra da paraşüte bağlanıyorsunuz. Tamamen bağlandıktan sonra uygun rüzgarın gelmesini bekledik ve yavaşça eğimli yamaçtan aşağı doğru yürümeye başladık. Bir süre sonra paraşüt ve doğal olarak biz havalanmaya başladık ve işte, uçuyorduk! Kaş manzarasının tadını çıkarmaya başladım çünkü yukarıdan mükemmel gözüküyordu. 
Kendimi o kadar kaptırmışımki pilotun varlığını unuttum, "Heyecanlı gözükmüyorsunuz ama heyecanlanırsanız söyleyin" dediğinde hatırladım kendisini. Biraz daha kendime geldiğimde sohbet etmeye başladık, İstanbul Üniversitesi'nde yamaç paraşütü eğitmenliği yapıyormuş ve yazları da bunun işini yapıyormuş. Beni de eğitmen olmaya davet etti çünkü ben de İstanbul Üniversitesi'nde okuyorum ve bu fikir bana çok cazip geldi. Sakarya Serdivan'da ve Denizli'de alıştırmalar yapınca amatör olarak paraşütü öğreniyormuşsunuz, sonrasında da yavaş yavaş profesyonelliğe geçiş yapıyorsunuz. 
Bunları tabi bağıra bağıra konuşuyoruz çünkü yukarısı çok esiyor! Dağların üzerinde bir sağa bir sola süzüldükten sonra denizin üstüne doğru geçince pilot bey kamerasını çıkardı ve fotoğraflarımı çekmeye başladı, sağdan soldan yukarıdan aşağıdan her yerden değişik pozlar vererek fotoğraf çekildik. Sonrasında da kameranın çubuğunu bana uzatıp "Kendi videonu çekmek ister misin?" Diye sordu ben de aldım çubuğu hem konuşup hem etrafı çekmeye başladım, biraz yüksek sesle konuştum çünkü dediğim gibi ses anca duyuluyor. 
Fotoğraf ve video işlemlerini de tamamladıktan sonra yavaş yavaş inişe geçtik. İnternette yaptığım araştırmalarda iniş sırasında isteğe bağlı pilotların akrobatik hareketler yaptığını okumuştum ve pilottan rica ettim. Bunun üzerine pilot paraşütü sırayla sağa sola döndürmeye başladı, o döndürdükçe biz yana yatıyorduk. Yani hayal ettiğim kadar aşırı heyecanlı hareketler değildi ama yine de biraz tedirgin oldum sonuçta havada yan duruyorsunuz!


Ayrıca aşağıya indikçe heyecanlanmaya, bacaklarım hafiften titremeye başladı. Pilota bunu söylediğimde yere yakınlaştıkça eşyaların hareket hızının arttığını ve bu yüzden böyle hissetmiş olabileceğimi söyledi. Sonrasında yavaş yavaş limana doğru süzülmeye başladık, limanda başka bir pilot inişimize yardım etmek için bizi bekliyordu. İnişimiz kalkışımızdan daha sert oldu, sanırım inerken daha sert bir rüzgar esiyordu çünkü bizden sonraki uçuşlar iptal olmuş. Nihayet limana iniş yaptık. Ücretimizi ödemek ve çektiğimiz fotoğrafları ve videoları görmek için ofise geçtik. Video ve fotoğrafları almak zorunda değilsiniz ama onlar çekiyorlar. Fotoğraf ve videolarımızı izledikten sonra 80 TL ücretini ödeyip aldık. 250 TL de uçuş ücretini ödedik. Mutlaka almanızı öneririm çünkü siz yaşadığınız heyecanı unutsanız da o fotoğraflar her zaman baki kalır. 




Orada işimiz bittiğinde kamp alanına geri döndük. Saat 12 de Kaş Camping'ten çıkış yaptık. Hedefimiz Saklıkent Kanyonu. 1 saatlik yolculuktan sonra Saklıkent Kanyonu'na ulaştık. 






Bayram tatili nedeniyle çok kalabalık vardı. Girişte restoranlar, cafeler ve konaklamak isteyenlere bungalov evler, heyecan arayanlara bungee jumping, rafting (ne kadar rafting denirse!) ve zipline bizi karşıladı. Biraz ileride de gişeler ve kanyon girişi vardı. Hediyelik eşya dükkanları, suyun içine yerleştirilmiş dinlenme yerleri vardı. Bu kalabalığa rağmen bilet alınacak tek gişe vardı, sıraya girdik ve biletlerimizi aldık. Bilet fiyatları bir kişi 6 TL , bir öğrenci 3 TL. Kanyonda rahatça gezebilmek için de 3 TL'ye lastik ayakkabı kiraladık. Sonra biletlerimizi okutup içeri doğru yürümeye başladık. İlk etapta kanyonun kenarına yaptıkları iskelede yürüdük sonra hep suyun içerisinde yürüdük. 





Zaten Kanyon'da 5 km yürüyebiliyormuşsunuz, sonrasını iplerle tırmanarak gidiyorsunuz. Biz 2 km yürüyebildik çünkü bir süre sonra farklı bir şey olmuyor. Yollarda doğal çamurlar vardı insanlar yüzlerine sürüyorlar, vücutlarına sürüyorlar hatta çamur banyosu yapanlar bile vardı! 








Çünkü bu çamur doğal ve şifalıymış. 2 km kadar yürüdükten sonra derinliği boynumuza kadar gelen bir sudan geçmek zorunda kaldık, fakat hem yorulduğumuz için hem de ıslanmak istemediğimiz için geri dönmeye karar verdik. İleriden dönenlere sorduğumuzda gittiğimiz yoldan farklı olarak bir şelale olduğunu ama bir buçuk saat daha yürümemiz gerektiğini söylediler.

Kanyonun girişine geldiğimizde duşlarda temizlendikten sonra yemeklerimizi alıp nehrin içine yerleştirilmiş olan şark köşesi tarzında yer sofrası ve minderlerden oluşan platformlardan boş bir tane bulup oturduk ve yemeklerimizi yedik. Platformlar yan yana olduğu için yan tarafımız boşken bir aile gelip oturdu ve sohbet etmeye başladık. Bize Yakapark diye bir yere gittiklerini ve muhteşem olduğunu, mutlaka gitmemiz gerektiğini söyledi. Biz de ona uyduk. 




Biraz dinlendikten sonra Muğla yolu üzerinde giderken birçok tabelasını gördüğümüz Yakapark'ın biz de iyi bir yer olduğunu düşünüp yol ayrımından 6 km yukarıda olan Yakapark'a çıktık. Yapay süslemelerle (şelale vs.) oluşturulmuş bir restorandı. 
Büyük hayal kırıklığına uğradık ve geri döndük, dönerken gördüğümüz antik kentte durduk. 




Kısa bir mola vererek orada kahvelerimizi içtik sonrasında Akyaka orman kampına doğru yola koyulduk. Saat 22.00 gibi Akyaka Orman Kampına ulaştık fakat ikinci hayal kırıklığını yaşadık, kampta yer yokmuş. Çok üzüldük çünkü bu civarda bulunan kampların en samimi olanlarından biriydi ve doğası harikaydı. 










Kamp girişindeki görevli bizi Marmaris'teki Çubucak Orman Kampı'na yönlendirdi, biz de kampla telefonlaşıp boş yer olduğunu öğrendik ve oraya geçtik. 23.15 civarı kampa giriş yaptık. Moral bozukluğu,stres ve sinirden hepimiz acıkmışız. Hafif bir kahvaltı yapıp istirahate çekildik.







13.09.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder